
İran-İsrail Savaşı mı? Perde Arkasındaki Şok Gerçek!
İran ve İsrail arasındaki gerilim, son zamanlarda sıkça gündeme gelen bir konu. Ancak bu gerilimin ardında yatan gerçekler neler? İran'ın stratejik konumu, Şii mezhebi ve İslam dünyası üzerindeki etkileri, bu karmaşık denklemi anlamak için önemli ipuçları sunuyor. Bazı uzmanlar, bu çatışmanın gerçek bir savaş olmaktan ziyade, jeopolitik bir denge aracı olarak kullanıldığına inanıyor.
İran'ın Bölgesel Stratejisi ve Şii Hilali
İran, tarih boyunca Pers medeniyetinin mirasçısı olarak, sadece coğrafi bir aktör değil, aynı zamanda özgün bir ideolojinin de taşıyıcısı olmuştur. Şiilik, İran'ın iç ve dış politikasında belirleyici bir rol oynamaktadır. Ülkenin "Şii hilali" projesi, bölgede nüfuz alanını genişletmeyi amaçlarken, Sünni çoğunluklu ülkelerle gerilimi artırmaktadır. İran'ın enerji kaynakları ve stratejik konumu, küresel güçlerin de dikkatini çekmektedir.
Orta Doğu ve Orta Asya'nın kesişim noktasında bulunan İran, bölgesel ve küresel güçler tarafından yakından izlenmektedir. Şii inancı ve Pers kültürünün "medeniyet ihraç aracı" olarak kullanılması, Sünni çoğunluğa sahip ülkelerde sosyo-politik gerilimlere yol açmaktadır. Bu durum, İran'ın bölgesel etkisini artırırken, mezhepsel ayrılıkları derinleştirme riski taşımaktadır.
İran-İsrail İlişkilerinde Tarihi Perspektif
İran'ın "İsrail karşıtı" söylemi, aslında Sünni dünyada liderlik iddiasını güçlendirmeye yönelik bir strateji olarak değerlendirilebilir. ABD ve İsrail'in "böl ve yönet" politikaları, İran'ın Şii yayılmacılığını bahane ederek Sünni-Şii ayrımını derinleştirmekte ve İslam dünyasını zayıflatmaktadır. Ancak, İran ve İsrail arasındaki ilişkiler tarihsel olarak karmaşıktır. Perslerin Yahudileri Babil esaretinden kurtarması gibi işbirliği örnekleri bulunmaktadır.
Tarihi bağlamda Persler ile Yahudiler arasındaki ilişkiler, Babil esaretinden kurtarılmalarına dayanan eski ittifaklarla başlamış, modern dönemde ise bazı istihbarat ve stratejik iş birlikleriyle zaman zaman perdelense de izlerini sürdürmüştür. Bugün İran-İsrail gerilimi, medyada sıkça bir “savaş hali” veya “savaş ihtimali” olarak servis edilse de bu çatışmanın gerçek bir savaş olmaktan ziyade çoğu zaman jeopolitik bir denge aracı, içeride ve dışarıda kamuoyu yönlendirme taktiği olarak kullanıldığına dair yorumlar mevcuttur.
İslam Dünyası İçin Çözüm Önerileri
Müslüman ülkeler, mezhepsel çatışmalardan uzak durarak, vahye dayalı ortak insani ve İslami değerler etrafında birleşmelidir. Enerji güvenliği ve savunma sanayii gibi alanlarda işbirliğini artırmalıdır. Unutulmamalıdır ki, gerçek tehdit dış müdahalelerden çok, Müslümanların bu oyunlara alet olmasıdır. Bu sebeple, İslam dünyasının asıl tehdidi sadece dış müdahaleler ve İsrail değil, içerdeki ayrışmaları körükleyen stratejik oyunlara ve üstünlük, hegemonya mücadelelerine alet edilmesidir. Müslümanların bilinçli, adalet ve insan merkezli ve birleştirici bir stratejiyle hem içerdeki hem dışardaki sinsi planlara karşı ortak bir duruş sergilemesi zorunluluktur.
İran’ın “İsrail karşıtı kahraman” olarak sunulması, özellikle Ehl-i Sünnet Türk dünyası üzerinde psikolojik bir üstünlük kurma çabasıyla örtüşebilir; zira bu imajın, İran’ın İslâm dünyasındaki liderlik iddialarını destekleme amacı taşıdığı açıktır. ABD, İngiltere ve İsrail’in bölgede uyguladığı stratejiler, genellikle "böl ve yönet" politikalarına dayanmaktadır. Mezhepsel çatışmaların körüklenmesi, etnik ayrışmaların desteklenmesi ve enerji yolları üzerindeki kontrol mücadeleleri bu planın parçalarıdır. İran’ın Şiî kimliği üzerinden bölgede yayılmacı politikalar izlemesi, kimi zaman bu ülkelerin işine gelmekte, zira bu durum Sünnî dünya içinde İran karşıtı blokların oluşmasına zemin hazırlamaktadır.
Sonuç olarak, İran-İsrail gerilimi, sadece iki ülke arasındaki bir sorun değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel dinamikleri de etkileyen karmaşık bir denklemdir. İslam dünyasının bu oyuna gelmeyerek, birlik ve beraberlik içinde hareket etmesi, bölgedeki istikrarın sağlanması için hayati önem taşımaktadır. Müslümanların, dış müdahalelere karşı uyanık olması ve iç ayrışmalara fırsat vermemesi gerekmektedir. Aksi takdirde, bölgedeki çatışmaların ve gerilimlerin sonu gelmeyecektir.