18 Mayıs 2025 Pazar

Bülbülü Öldürmek: Öteki'nin Hakkını Savunmak Cesaret İster mi?

Harper Lee'nin klasikleşmiş eseri Bülbülü Öldürmek, yayımlandığı 1960 yılından beri adalet, empati ve 'öteki'nin hakkını savunma kavramları üzerine düşündürmeye devam ediyor. Roman, bize benzemeyenlerin hakkını savunmanın ne kadar zor olduğunu ve bu uğurda yalnız kalmanın bile göze alınması gerektiğini çarpıcı bir şekilde gösteriyor.

Adalet, Empati ve 'Öteki'nin Hakkı

Bülbülü Öldürmek, ırkçılık konusunu işleyen en güçlü eserlerden biri olarak kabul edilir. Küçük bir kız çocuğu olan Scout Finch'in gözünden anlatılan roman, adalet, vicdan, empati ve bireyin ahlaki duruşu üzerine evrensel bir anlatı sunar. Roman, 1930'ların Amerika'sında, ekonomik buhranın etkilerinin derinden hissedildiği Maycomb kasabasında geçer. Bu kasabada Jim Crow yasaları hakimdir ve siyahlar sistematik olarak dışlanır ve önyargılarla yargılanır.

Avukat Atticus Finch, tüm kasabanın baskısına ve tehditlerine rağmen siyah bir adam olan Tom Robinson'ın avukatlığını üstlenir. Bu süreçte çocukları Scout ve Jem de toplumun önyargılarıyla, adaletsizlikle ve vicdansızlıkla tanışır. Hikâye, adalet sisteminin kusurlu olabileceğini, bazen adaletin sadece mahkemelerde değil, vicdan da aranması gerektiğini anlatır. Romandaki 'öteki' sadece Tom Robinson değil, sessizce var olan ama herkesin dışladığı Boo Radley ve adaletin sesi olmaya çalışan Atticus Finch de birbirinden farklı şekillerde 'öteki'leştirilmiş bireyin portresini çizer.

Eleştirmen Claudia Durst Johnson, romanın yalnızca ırkçılığı değil, aynı zamanda sınıfsal ayrımları ve toplumsal normlara körü körüne bağlılığı da eleştirdiğini belirtir. Romanın metaforu 'bülbül' ise, haksız yere zarar gören tüm masumları temsil eder. Roman boyunca tekrar edilen, "Bülbülü öldürmek günahtır" ifadesi bunu bize sık sık hatırlatır.

Levinasçı Etik ve 'Öteki' ile Yüzleşmek

Atticus'un 'öteki' olan Tom Robinson'a duyduğu sorumluluk, Emmanuel Levinas'ın 'Ötekinin Etiği' ile örtüşen bir örnektir. Levinas'a göre etik, 'ötekiyle karşılaşma' anında başlar. Bize benzemeyen, bizim dışımızda olan bir varlığın yüzüyle karşılaştığımızda, ona karşı sorumluluğumuz doğar. Atticus, Tom Robinson'u savunurken onu 'bir dava' değil, 'bir insan' olarak görür. Bu, Levinas'ın 'ötekinin yüzü' ile kurulan etik bağ kavramıyla örtüşür. Atticus Finch'in her şeye rağmen kendi vicdanına sadık kalabilmesi Levinas'ın "etik epistemolojiden önce gelir" sözünün edebi karşılığıdır.

  • Levinas'a göre etik, 'ötekiyle karşılaşma' anında başlar.
  • Atticus, Tom Robinson'u savunurken onu 'bir dava' değil, 'bir insan' olarak görür.
  • Atticus Finch'in her şeye rağmen kendi vicdanına sadık kalabilmesi Levinas'ın "etik epistemolojiden önce gelir" sözünün edebi karşılığıdır.

Levinas, etik ilişkilerin özünde politik olduğunu savunur. Gerçek adalet, ancak ötekinin haklarının tanındığı bir toplumda mümkün. Atticus'un duruşu da tam olarak budur: Toplumsal yapı, Robinson'un suçlu olduğuna 'inanmak' isterken, Atticus, ötekinin hakkını teslim etmek için yargıyı değil, etiği önceliyor. Bu tavır, Levinas'ın 'ben-merkezli adalet'e karşı getirdiği temel eleştiriyi de romanda somutlaştırıyor.

Empati Değil, Sorumluluk: Atticus'un Duruşu

Levinasçı etik empatiye değil, ontolojik sorumluluğa dayanır. Yani karşımızdakini anlamamız gerekmiyor; onun bizden farklı olması bizi sorumlu kılıyor. Atticus Finch’in karakteri, Levinas’ın ‘öteki’ etiğine neredeyse birebir uyan bir kurgu figür. “Öteki’nin yüzü beni sorumluluğa çağırır.” Bu sözlerin sahibi Levinas’a göre bir şeyin ‘ne’ olduğu değil, onunla karşılaştığımızda hissettiğimiz sorumluluk, her türlü bilgi ve yargının önünde. Bu sorumluluk karşılıklık içermiyor. Atticus’un da bir çıkarı yok, toplumdan dışlanmasına, ailesi tehdit edilmesine karşın geri adım atmıyor.

Atticus Robinson’un suçsuz olduğunu göstermek için çabalıyor, aynı zamanda onun insan olduğunu topluma hatırlatmak için de. Levinas’a göre etik, bilgiye ya da kurallara değil, ötekiyle yüz yüze gelmeye dayanıyor. Atticus’un Tom’la kurduğu bağ da böyle: Ona bir dava dosyası olarak değil, hakikatin ve adaletin çağrısını taşıyan bir insan olarak yaklaşıyor. Bu yaklaşım, bugün bile kolay değil. Atticus olmak, zaman zaman yalnız kalmayı, dışlanmayı, hatta aşağılanmayı göze almayı gerektiriyor. Levinas’ın dediği gibi, etik, bizim konforumuzu bozan bir şey. Bülbülü Öldürmek, tam da bu etik huzursuzluğu yaşatıyor okuruna. Adaletin ne kadar yalnız bir yürüyüş olabileceğini gösteriyor.

Bülbülü Öldürmek, günümüzde de 'öteki'nin kim olduğu sorusunu sormaya ve bu kişilere karşı sorumluluğumuzu hatırlamaya devam etmemiz gerektiğini gösteriyor. Roman, adalet ve vicdanın her zaman kolay bir yol olmadığını, ancak insan olmanın temelinde başkalarının haklarını savunmanın yattığını vurguluyor. Unutmayalım ki, başka insanların yüzüne bakabilmek için önce kendi vicdanımıza hesap verebilmeliyiz.

İlgili Haberler